16 Mayıs 2021

Shqiptar'ın Seyir Defteri; Kamyonu Yavaşlatmak

                                                       

    Aslında henüz Shqiptar ile yeterince, ki aslında yapmayı tasarladıklarımla karşılaştırınca hemen hemen hiç seyir yapamadım diyebilirim. Bir sürü yeterli gerekçem var ve hepsi de haklı sebepler özünde. Neyse artık bu yaz sanırım kısmen ve sonbahar ile birlikte de çok daha fazla tekne üzerinde olacağım.

    Bu hedefim benim. Ama artık özellikle yaşanacaklar konusunda çok fazla kesin konuşmamak gerektiğini biliyorum hayatta.

    Huyumdur projelerimi, adımlarımı ve hedeflerimi önceden yaşarım. Adım adım kafamda kurgularım, eksiğine gediğine bakar bakar dururum.

    Ama gerçek hayata gelince işler, çok ama çok fazla farklılık veya değişik aşamalar gösteriyor zaman içinde. Saatın kendi tik tak ritminde, bildiği gibi de ilerliyor kaderin tüm anları ve dümende olduğunu düşünen Âdemoğlu ise sadece seyirci olabiliyor başına gelenlere ve geleceklere.

    Bunu nasıl anlatsam ki? Bir anlamda belki teslim oluş desem değil, oluşa müdahale etmemek desem o da değil. Bu biraz belki kendini akışa bırakmak. Tam anlatamıyor olmamın sebebi, açıklamayı kendi kafamda da tam yerli yerine oturtamamış olmamla ilintili aslında.

    Yöntem şöyle oysa ve balık tutmak diyorum. Oltanı, kurşun ağırlığını, iğneni, yemini doğru seç ve hazırla önce. Akıntıları, saati, mevsimi ve ışığı göz önünde bulundurduktan sonra sal oltanı denize ve bekle. Yani bir diğer deyişle sen yapman gerekeni yap ve kendini akıntıya bırak ve huzurla yaşa hayatı.

    En azından benim için bunu söylemek, yapmaktan çok daha kolay. Ancak çaba sarf ediyorum ve oldukça ilerleme de elde ettim diyebilirim. Ama beklenen olayların önem seviyeleri elbette etkiliyor karar ve davranışlarımı. İşte Shqiptar böyle bir proje.

    Ben orta okulun başındayken bir hesap makinesi satın almıştım. Her ne kadar hatırlamasam dahi, iyi bir Japon markasıydı. Sadece dört işlem yapardı; toplar çıkarır, böler çarpardı. Üniversiteye geldiğimde ise bilmem kaç işlemi yapan ve grafikler çizen bir hesap makinesi kullanıyordum. Bu sonuncunun kullanma kılavuzu ise, neredeyse lügat gibi bir kitapçıktı, yani okuması ayrı bir iş.

    Demem şu; hayatlarımız olmuş bir akıllı hesap makinesi. Ama bunlar değirmen de gibiler aynı zamanda; insan, ilişki, para, zaman, sağlık öğütürler. Hem de hiç acımadan ve hiç fikrini sormadan insana. Geride bir bakmışsın bir yaşam posası ve harcanmış yıllar kalmış.

    Maharet ise bunu vaktinde anlamak. Bir diğer deyişle erken teşhis koyabilmek ve daha da önemlisi harekete geçebilmek vakitlice. Ya da senin bir adım atmanı bekleyen kader, sen hamle yapmayınca atacak adımını. Şanslıysan eğer direğe çarpar ve gol olursun. Yok eğer değilsen şanslı bir kul, direğe çarpar ve saha dışına yuvarlanırsın.

    İşte söylemeye çalıştığım biraz bunların karışımı bir sos aslında. Seçim kişiye ait. Bir de yöntem tartışması var. Bu kadar mı olur yol gösteren ve yordam bilen. Her taraf danışman, her taraf yaşam koçu, her taraf bilge kişi. Ama gerçekte onların pek çoğunun desteğe, acil yardıma ihtiyacı var ve onlar da bunu bilmiyor maalesef. Hani onlar tamam da, ama ya danışanlar? Havada uçuşan paralardan bahsetmiyorum bile.

    Neyse herkesin derdi de kendisinin, şifası da. Benim sıkıntılarım bana yeter dedim ve kaderin bana hazırlamış olduğu farklı olayları kullanarak tüneldeki ışığa doğru ilerlemeyi seçtim diyelim.

    Kolay değil, bir sürü yol kazası da pastanın kreması elbette. Bunlar da geçecek diyerek çıktığım yoldayım ve açık söyleyeceğim iyi de gidiyor. Sonuçlarla sabit, ama zaman alıyor elbette.

    Ancak burada bir benzetmem var benim. Yüz yirmi ile giden arabayı mı, yoksa aynı hızla giden yüklü bir kamyonu mu elli kilometre hıza indirmek kolay. Elbette arabayı ve ancak hayatım olmuş bir kamyon ve bu değişim yaşanırken ben de seyretmişim, sanki benim değilmiş bu yaşam gibisinden.

    Hatanın büyüğünü kendinde arayacaksın der dururum, bakmayacaksın etrafa yüklemek için kendinden başka birisini.

    Çabaya devam.