Aslında henüz Shqiptar ile yeterince, ki aslında yapmayı
tasarladıklarımla karşılaştırınca hemen hemen hiç seyir yapamadım diyebilirim.
Bir sürü yeterli gerekçem var ve hepsi de haklı sebepler özünde. Neyse artık bu
yaz sanırım kısmen ve sonbahar ile birlikte de çok daha fazla tekne üzerinde
olacağım.
Bu hedefim benim. Ama artık özellikle yaşanacaklar
konusunda çok fazla kesin konuşmamak gerektiğini biliyorum hayatta.
Huyumdur projelerimi, adımlarımı ve hedeflerimi önceden
yaşarım. Adım adım kafamda kurgularım, eksiğine gediğine bakar bakar dururum.
Ama gerçek hayata gelince işler, çok ama çok fazla
farklılık veya değişik aşamalar gösteriyor zaman içinde. Saatın kendi tik tak
ritminde, bildiği gibi de ilerliyor kaderin tüm anları ve dümende olduğunu
düşünen Âdemoğlu ise sadece seyirci olabiliyor başına gelenlere ve geleceklere.
Bunu nasıl anlatsam ki? Bir anlamda belki teslim oluş
desem değil, oluşa müdahale etmemek desem o da değil. Bu biraz belki kendini
akışa bırakmak. Tam anlatamıyor olmamın sebebi, açıklamayı kendi kafamda da tam
yerli yerine oturtamamış olmamla ilintili aslında.
Yöntem şöyle oysa ve balık tutmak diyorum. Oltanı,
kurşun ağırlığını, iğneni, yemini doğru seç ve hazırla önce. Akıntıları, saati,
mevsimi ve ışığı göz önünde bulundurduktan sonra sal oltanı denize ve bekle.
Yani bir diğer deyişle sen yapman gerekeni yap ve kendini akıntıya bırak ve
huzurla yaşa hayatı.
En azından benim için bunu söylemek, yapmaktan çok daha
kolay. Ancak çaba sarf ediyorum ve oldukça ilerleme de elde ettim diyebilirim.
Ama beklenen olayların önem seviyeleri elbette etkiliyor karar ve
davranışlarımı. İşte Shqiptar böyle bir proje.
Ben orta okulun başındayken bir hesap makinesi satın
almıştım. Her ne kadar hatırlamasam dahi, iyi bir Japon markasıydı. Sadece dört
işlem yapardı; toplar çıkarır, böler çarpardı. Üniversiteye geldiğimde ise
bilmem kaç işlemi yapan ve grafikler çizen bir hesap makinesi kullanıyordum. Bu sonuncunun kullanma kılavuzu ise,
neredeyse lügat gibi bir kitapçıktı, yani okuması ayrı bir iş.
Demem şu; hayatlarımız olmuş bir akıllı hesap makinesi.
Ama bunlar değirmen de gibiler aynı zamanda; insan, ilişki, para, zaman, sağlık
öğütürler. Hem de hiç acımadan ve hiç fikrini sormadan insana. Geride bir
bakmışsın bir yaşam posası ve harcanmış yıllar kalmış.
Maharet ise bunu vaktinde anlamak. Bir
diğer deyişle erken teşhis koyabilmek ve daha da önemlisi harekete geçebilmek
vakitlice. Ya da senin bir adım atmanı bekleyen kader, sen hamle yapmayınca
atacak adımını. Şanslıysan eğer direğe çarpar ve gol olursun. Yok eğer değilsen
şanslı bir kul, direğe çarpar ve saha dışına yuvarlanırsın.
İşte söylemeye çalıştığım biraz bunların karışımı bir
sos aslında. Seçim kişiye ait. Bir de yöntem tartışması var. Bu kadar mı olur
yol gösteren ve yordam bilen. Her taraf danışman, her taraf yaşam koçu, her
taraf bilge kişi. Ama gerçekte onların pek çoğunun desteğe, acil yardıma
ihtiyacı var ve onlar da bunu bilmiyor maalesef. Hani onlar tamam da, ama
ya danışanlar? Havada uçuşan paralardan bahsetmiyorum bile.
Neyse herkesin derdi de kendisinin, şifası da. Benim
sıkıntılarım bana yeter dedim ve kaderin bana hazırlamış olduğu farklı olayları
kullanarak tüneldeki ışığa doğru ilerlemeyi seçtim diyelim.
Kolay değil, bir sürü yol kazası da pastanın kreması
elbette. Bunlar da geçecek diyerek çıktığım yoldayım ve açık söyleyeceğim iyi de
gidiyor. Sonuçlarla sabit, ama zaman alıyor elbette.
Ancak burada bir benzetmem var benim. Yüz yirmi ile
giden arabayı mı, yoksa aynı hızla giden yüklü bir kamyonu mu elli kilometre
hıza indirmek kolay. Elbette arabayı ve ancak hayatım olmuş bir kamyon ve bu
değişim yaşanırken ben de seyretmişim, sanki benim değilmiş bu yaşam
gibisinden.
Hatanın büyüğünü kendinde arayacaksın der dururum,
bakmayacaksın etrafa yüklemek için kendinden başka birisini.
Çabaya devam.