26 Mart 2021

Maya Takvimi - Neandertal Yok Oluş



    Gecenin zifiri karanlığı meydanda yanan devasa ateşle aydınlanıyor ve kurbanların çığlıklarıyla yırtılıyordu. Dakikalar sonra geceye keskin ve koyu bir sessizlik hakim oldu. İzleyiciler nefeslerini tutmuş ve yüce kahinin ağzından dökülen "sona erecek" kehanetini sindirmeye çalışıyorlardı. Sunakta dökülen kurban kanları ardından, kahinin takvimi yorumlayarak haykırdığı sona erecek olan neydi? Dünyanın sonu mu geliyordu, kıyamet yolda mıydı?

    Maya takvimini yorumlamak bugünlere kadar sürdü. Önce iki bin on iki yılında ve daha sonra iki bin yirmi yılında olacak bu kıyamet denildi. Ama bazıları da dedi ki; sona erecek olan yaşam değil, bir dönem sona erecek. Zira Mayaların ki dönemlerin döngüsel bir takvimiydi.

    Evet bugün bir dönem sona eriyor aslında, ama kolaylıkla ama zorla. Dönüp bakın bu son aylarımıza, hatta yıllarımıza. Gezegen boyutundan kişisel seviyeye kadar hayatımızda pek çok kalıcı değişiklikler olmuyor mu? Yeni yaşam normalleri yerleşiyor, eski normallerin dönemi ise sona ermiyor mu?

    İşte Ademoğlu'nun kaçınılmaz kehaneti gerçekleşiyor. Bir dönem bitiyor ve bir yenisi başlıyor. Elbette anlayana...

    Bazılarımız karmaşık, çok bilinmeyenli denklemleriyle ve yedi tilkinin de dolaşırken kuyruklarının bir birine değmediği zihinlerinin izinde sahte hayatlarını logaritmik hesap makineleri gibi yaşarken, bazı diğerleri ise daha sade ve yalnızca dört işlemin yapıldığı gerçek bir yaşam sürecekler.

    Gerçek tavsiyeye ihtiyacı olan tavsiye verenlerin ve modern sahte peygamberlerin cirit attığı bu dönemde kendimize soracağımız önemli olan soru şu; hangi grupta yer alacağız

    Anlaşılıyor ki, bu gezegende zihinsel olarak keskin bir şekilde ayrışan iki tür insan olacak. Peki sorarım size, bir salonda iki oyun nasıl sahnelenecek?

    Bu ilk değil, daha önce de olmuştu ve insansılar ayrışmışlardı. Bir grup Afrika'da türemiş, oradan gezegene yayılmış ve bugünün modern insanına evrimleşmişti. Oysa bir diğer grup ise önce Avrupa'yı ve sonrasında da Asya'yı mesken tutmuş ve bizim atamız olmayan, eşzamanlı evrim sürecini yaşayan kardeş Neandertal türüne evrimleşmişler ve zaman içinde ise de yok olmuşlardı.

    Konunun ana fikri de burada işte; bugün elbette böyle bir fiziki yok oluş olmayacak ve ancak gerçekten yaşanan hayatların yanında, boşa geçirilen yıllar olacak. Yani aynı türün hayatı yaşama görüşleri arasındaki keskin farklılıklar oluşacak.

    Bir yandan sadelikten dem vururken diğer taraftan konuya gelmek için karmaşık bir yol değil mi bu? Biraz öyle ve artık soruları sormaya başlayalım.



    Önce şunu soralım; neden Neandertal?

    Bu türe ait ilk örnek fosil Almanya, Düsseldorf kenti yakınlarındaki Neander vadisinde bulunan bir mağarada bin sekiz yüz elli altı yılında bulundu. Bu sebeple türe böyle bir isim verildi. Aslen Avrupalı ve soğuk iklim koşullarına uyum sağlayabilmesi amacıyla ortaya çıkan bir türdür ve Homo Sapiens soyundan evrimleşen bugünün modern insanı ile arasındaki DNA bağı yüzde 99,7'dir. Bunca benzerliğin yanında, bu yakın kardeşimiz ile aramızdaki ve bir türü ortadan kaldırabilecek etkinlikteki şu kadarcık uyuşmazlığın keskin sonuçları akıllara zarar.

    Neandertal soy günümüzden yaklaşık otuz beş, belki kırk bin yıl önce ortadan kalktı. Bu soyun neden ortadan kalktığını anlayabilmek için, önce bu kardeşimiz ile ilişkilerimizin anlaşılması gerekir.

    Tahmin ettiğimiz kadarıyla Neandertal tür daha çatışmacı, dövüşçü ve bir o kadar da tehlikeli savaşçı bir soydu. Bu avcı grubu iş birliği içinde avlanır ve besin zincirinin en tepesinde; aslanlar, kurtlar ve atalarımız Homo Sapiens ile birlikte bulunur, avlanma alanlarını belirler ve onları savunurlardı. Genel iş birlikçi bir saldırganlık davranışı sergilerler ve bu karakterlerine bağlı olarak çok yetenekli efsane avcılar ve bir o kadar da sert savaşçılar olurlardı.

    Afrika'dan modern insanın atası Homo Sapiens gruplarının çıkışları ve gezegene yayılışları oldukça uzun sürmüş ve zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu durumun yegane sebeplerini çevre şartlarında ve evrim aşamalarında değil de, Neandertal ırkın bu yayılışa yaklaşık yüz elli bin yıl boyunca direnmesinde de aramalıyız. Zira o dönemde geleceğin insanının yolu üzerinde Avrupa ve Asya'da gelişmekte olan bu soy bulunmaktaydı.

    Yaklaşık olarak iki yüz bin yıl önce Afrika'dan çıkan atalarımız bugünün Orta Doğu bölgesine ulaştıklarında; çok uzun süredir, yaklaşık olarak bin yıldır bu bölgelerde yaşayan, coğrafyayı çok iyi bilen, iklime alışkın, doğa örtüsünü ve yerel hayvanları tanıyan, kaslı, iri vücutlu, dolayısıyla yakın dövüşte avantajlı, büyük gözleri sayesinde alaca karanlıkta dahi üstün görüş yeteneğine sahip ve tüm bu üstünlükleriyle kendilerine yaklaşık yüz bin yıllık bir direniş gösterecek olan kardeş bir soy ile karşılaştılar.

    Tarafların yenişemediği uzun bir dönem yaşandı. Ne olduysa, nasıl olduysa bir gün ve bir şekilde bu yenişememe durumu bozuldu. Bugünün modern insanının atası, kendi lehine bu beraberliği sonlandırdı.

    Aşağıdaki satırları okurken anlayacağınız döngü içerisinde, muhtemelen avcı ve toplayıcı tekniklerini daha iyi geliştiren Homo Sapiens; daha iyi beslenmiş ve doğal süreç içerisinde sağlıklı nüfusu sayısal olarak daha süratle artmış ve sonuç olarak ırklar arasındaki çatışmalarda hakimiyeti ele geçirmiş olmalıdır.

    Daha iyi beslenen ve daha sağlıklı gelişen bir ırkın yay, mızrak, fırlatma sopaları, sapanlar, baltalar ve benzeri çeşitli uzak menzilli silahları icat etmesi ve onları geliştirmesi kolaylıkla beklenir. Bu uzak menzilli silahların üretilmesi, yakın dövüşte üstün olan Neandertallerin elinden üstünlüklerinin bu şekilde alınmasına ve Homo Sapienslerin akıncı taktiklerini kullanarak tıknaz Neandertalleri etkisiz kılmasına zemin hazırlamış olmalıdır.

    Bu yukarıdaki satırlar evrimleşmenin sadece fiziksel değil ve ancak daha da önemlisi zeka seviyesindeki evrimin, bir diğer deyişle akıl gelişiminin, çok daha belirleyici olduğunu gözler önüne sermektedir. Neandertal soy, başarısız veya beceriksiz savaşçılar değillerdi, ancak daha zeki olan ve yeni stratejiler oluşturan türümüzün ataları savaşta onlardan daha başarılıydılar.

    Buzul dönemin değişken evrelerinin pek çoğundan başarıyla çıkmış olduğu halde, iklim döngüsünün dondurucu en tepe noktasında, modern insanın gelişinden sonra bu soyun neden ortadan kalktığını biraz daha yakından anlamaya çalışalım.

    Yeni bir soruyla devam edelim. Beslenme biçimleri nasıldı

    Neandertal çok fazla zorla uğraşmak istemiyor ve kolay ulaşılabilir besin kaynaklarına yönelmeyi tercih ediyordu. Kısacası değişen doğal çevrenin onlara sunduğu besinlerle yetiniyorlardı. Ancak bu eğilim, içerisinde derin bir tuzak ta barındırıyordu aslında. Ama bildikleri ve yapabildikleri sadece buydu.

    Soğuyan ve gittikçe daha da soğuyan iklim, kolaylıkla ulaşılabilen besinleri zor bulunur ve dolayısıyla yetersiz duruma getiriyordu. Kısacası bir çeşit kıtlık yaşanıyordu. Neandertal bildiği ve alıştığı yöntemlerde diretirken, diğer tarafta modern insanın atası ise, zor ulaşılabilenden yararlanmak için emek sarf etmiş, farklı metot ve teknolojiler kullanmıştır. Örneğin toprağın içinde gelişmekte olan kökleri çıkarmak için farklı aletler geliştirmişlerdir. Bu teknolojik uğraşının sonucu olarak ise, doğa tarafından önlerine çok geniş zengin bir besin yelpazesi sunulmuştur.

    İyi beslenmek veya beslenememek yeni bir döngüyü de beraberinde getirmiştir. Bu döngü sonucu modern insanın atası, kardeş türünden daha üstün duruma gelmiş ve daha da ötesinde Neandertal soy bir açıdan bakıldığında yok oluş sürecine kendisini mahkum etmiştir. Gelişen iklim şartlarına mahkum olmak, aklını kullanarak şartları uyumlu hale sokamamak veya şartlara uyumlanamamak, yok oluşu mutlak kılmıştır.

    Yukarıda derlediğim bilgilerin Neandertal türünün ortadan kalkması için yeterli olmayabileceği düşünülebilir, ki pek çok bilim adamı da bu görüştedir. Ancak bu yok oluşun gerçekleştiği dönemin özel şartlarını göz önüne alarak, öne sürülen fikir üzerinde bu bakış açısıyla düşünmenin de gerekli olduğunu düşündüğümü de ifade etmek isterim.

    İklimin çok fazla soğuduğu, doğal şartların çok fazla ağırlaştığı, kolaylıkla ulaşılabilen besinlerin çok azaldığı, yukarıda da belirtildiği gibi bir çeşit kıtlığın baş gösterdiği bir dönemden bahsediyoruz. Böyle bir dönemde değişen şartlara hızla uyum sağlayamamak, bir kısır döngü yaratmış ve soyun sonunu getirmiştir.

    Bir buzul dönemi yaşanmasaydı, bu son belki gecikirdi. Ancak gelişen şartlar ne olursa olsun uyum sağlamak için çabalamamak veya çabalayamamak, kaçınılmaz yok oluşu muhakkak bir gün bir şekilde yine sahneye koyacaktı.

    Sözün özüne geri gelelim. Binlerce yıl önce değişen iklim koşullarına, geliştirdiği yeni teknolojiler ile uyum gösteren modern insanın atası, doğanın ona sunduğu besin kaynaklarını daha verimli kullanmıştır. Alışkanlıklarının yerine aklını kullanmak onu; daha sağlıklı, daha zeki, daha çok ve doğal olarak daha ayrıcalıklı bir konuma getirmiş ve türünü korumasını sağlamıştır.

    Bu son paragraf ile konunun başlangıç fikri arasında bir bağ kurulabileceğini düşünüyorum. Satır aralarını okuduğunuza eminim. Binlerce yıl sonrasında Ademoğlu'nun önünde yine bir seçim ve ayrışma gelmiştir. Ancak bu yeni süreç sonucunda fiziki yok oluş öngörülmüyor elbette.

    Ama gelecekle ilgili olarak kim neyi, ne kadar biliyor ki...