28 Şubat 2019

Kim Var Orada - Karadelikler




Bu böyle devam edemez diye kükredi yüce hakan…

Dağların arasında sıkışıp kalmışlardı. Yıllar yılları, nesiller nesilleri kovalamış, sayıları sürekli artmış ve çok ama çok kalabalık olmuşlardı. Artık bu dağlar, bu ormanlar ve bu otlaklar dar geliyordu onlara. Halklar arası sürtüşmeler artıyor ve önlenemiyordu. Artık bu toprakları terk etmenin ve yeni yurtlar bulmanın vakti gelmişti.

Ama nasıl?

Ataların buralara nasıl geldiği unutulmuş, yol iz kalmamıştı. Dağların arasında tek bir geçit vardı, ama  içinde demir madeni olan bir geçit. Aksakallı bilgeler bir araya geldiler, bu dar geçitten geçişi ve kurtuluşa giden yolu tartışmaya başladılar.
Madeni işlettiler, işlettiler ve sürekli demir cevheri çıkarttırlar. Nihayet kalan son demir duvarı da eritip, bir geçit açmaya karar verdiler. Hepsi biraraya geldi, odun ve kömür yığınları oluşturuldu, ardından ateşler yakıldı ve devasa körükler ateşleri harladı. Sonunda demir dağ eridi ve geçit açıldı.

Yeni bir devir açılıyordu insanlığın tarih sahnesinde; tüm saltanatları tehdit edecek, hanedanları yıkacak, devletler kurup, çağlar açacak birileri kabuğunu kırıp dışarı çıkıyordu.

Büyük bir ozan, çok ama çok sonraları şöyle dedi onlar için; …Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden ve yaratan ki onlardır…

Ok yaydan fırlamıştı. Böylelikle nesiller boyu aynı bölgeye kısılmış olan halklar, başka diyarlara doğru yol alabildiler.

Sahi bu geçit nereye açıldı ? Ötesinde ne var, kim var orada? İşte bugün de tam bu soruyu soruyor bilim insanları. Uzaydaki bu “Karadelik” nereye açılıyor? Ötesinde ne var, kim var orada?

Nedir ki “Karadelik”?


Temel, basit bir anlatımla; çok yüksek çekim gücüne sahip, içinden ışığın bile kaçamadığı ve bu bağlamda ışık yaymadığı için kara olarak nitelenen, yıldızları ve gökadaları bile yutan kozmik bir gök cismidir, Karadelik.

Kısacası içine düşenin ve hatta yaklaşanın vay haline…

Biraz daha yakından bakarsak, üç faklı Karadelik göreceğiz.“İlksel” olanlar en küçükleridir ve bir atom büyüklüğündedirler, ancak çekim güçleri bir dağ büyüklüğüne eştir.

Sonrasında “Yıldızsal” Karadelikler gelir, onlar onlu sayılarla anılacak kilometre çapında bir topun içine yerleşebilir ki, çekim güçleri güneşin yirmi katı olabilir. 

Bunlardan bizim gökadamızda düzinelerce bulunmaktadır. En dev olanlar ise “Süper” Karadeliklerdir. Güneş Sistemi kadar büyük bir topun içine sığarlar ve milyonlarca Güneş’in çekim gücünden daha büyüktürler. Bilimsel araştırmalar, büyük gökadaların her birinin merkezinde bir tane Süper Karadelik bulunduğunu göstermektedir.

Samanyolu gökadasının merkezindeki karadeliğin ismi ise Sagittarius A‘dır. Yaklaşık olarak dört milyon tane Güneş’in çekim gücüne eşit bir kütleye sahiptir. Olağanüstü parlaklığa sahip olan Sagittarius A, karmaşık bir radyo dalgaları kaynağıdır ve yörüngelerinden kopardığı yıldızları, yalnız gezen göktaşlarını, yıldızlar arası gaz ve toz bulutlarını yutar. Yakın çevresindeki yirmi sekiz tane yıldızı, olağanüstü derecedeki kütleçekimi ve galaksinin merkezinde olmaları sebebiyle saniyede beş bin kilometre gibi kavraması güç bir hızla etrafında döndürmektedir.

Işığın bile kaçamadığı kadar çok büyük bir çekim gücüne sahip olmalarından kaynaklı olarak,  yukarıda da belirtildiği üzere karadelikler görülemezler. Görülemezler ancak herşeyi yutabilirler ve hatta aşağıdaki gibi süper bir karadelik, yavaş yavaş hiç acele etmeden bir gökadayı bile afiyetle mideye indirebilir.


Diyorum ya, karadeliğin inanılmaz yoğun ve sonsuz çekim gücü, yakaladığı her şeyi merkezinde yer alan ve bilim insanlarının “Tekillik” dedikleri noktaya doğru çeker.

Nedir Tekillik?

Bu sorunun cevabını vermek oldukça zordur. Orada uzay ve zaman anlamını yitiriyor. Bildiğimiz fizik kuralları geçerli değil orada. Aslını söylemek gerekirse orada nelerin olup bittiğini bilmek, en azından bugün imkân dâhilinde değil. Aynı şekilde karadeliklerin kalbinden, uzayın karanlık boşluğuna doğru ışık sütunu çıkıyor ve astrofizik üstadları bunlara karadelik jetleri diyor.

Nedir Karadelik jetleri?

Aynı birer öğütücü gibi çalışıyor karadelikler. Yuttukları yıldızların ve diğer herşeyin artıklarını dışarı atıyorlar ve böylelikle içeriden uzayın karanlığına doğru kozmik bir ışık sütunu oluşuyor. İşte astrofizik bunları karadelik jetleri olarak isimlendiriyor. Aslında öğütülmüş elektron ve proton gibi parçacıklardan fıskıyelerdir bunlar. Jetler ışık hızına çok ama çok yakın bir hızda uzayın karanlığında seyir halindedirler ki, kimileri karadelikten yüzlerce ve binlerce ışık yılı ötelerine kadar uzanırlar. Yukarıda dedik ya; yeterince kütleye sahip herhangi bir göktaşı ya da yıldız karadelik tarafından yutulursa, yıldızdan arta kalanların bir kısmı daha sonra olay ufku içinden dışarı doğru atılır.

Nedir olay ufku?

Herhangi bir yıldızın veya nesnenin karadelik tarafından yutulması için olay ufkunun kırmızı çizgisi olarak nitelendirebileceğimiz Schwarzschild yarıçapını geçmesi gerekir. Kırmızı çizgi ihlal edilirse o cisim karadeliğin azabından nasibini alır. Özetle; Genel görelilikte olay ufku, ışık ve maddenin artık dışarı geri kaçamayacağı bölgeyi sınırlayan kuşağa denir. Olay ufku, herhangi bir fiziksel incelemede bulunamadığımız bir uzay parçasıdır. Ne olay ufkundan ötesini bilinen yasalarla açıklama olanağı vardır, ne de orada ne olup bittiğini bilmenin bir yolu.

Karadelikler ışık bile yaymıyor ve görülemiyorlarsa, nasıl buluruz onları?

Gök bilimciler; Karadeliklerin etrafındaki yıldızlara ve gazlara uygulanan güçlü çekim kuvvetinin etkilerini görebiliyorlar. Eğer bir yıldız, uzayda belli bir noktada dönüyorsa, bilimciler yıldızların bir Karadelik etrafında dönüp dönmediğini yıldızın hareketinden anlayabiliyorlar.

Pekala, Karadelikler Nasıl Oluşurlar?

İlksel Karadeliklerin evrenin ilk zamanlarında, Büyük Patlama’dan hemen sonra oluştuğu düşünülüyor.

Uzayın yoğun zifiri karanlığında ışıl ışıl parıldayarak şekillenen ilk ilkel yıldızların ataları Güneş’ten çok büyüktüler; böylelikle yakıtlarını hızlıca tüketerek süpernova patlamaları sonucunda dev karadeliklere dönüştüler. Yoğun kütleçekimleri sayesinde karadelikler, uzayda başıboş gezen gökcisimlerini ve deniz feneri gibi parıldayıp sönerek adeta karanlık gökyüzünde göz kırpan yıldızları bir araya toplayarak galaksilerin giderek büyümesinde en önemli etken oldular. Karadelik etrafında şekillenen galaksi giderek büyürken doğal olarak kütleçekimsel güç de artmış oldu.

Yıldızsal Karadelikleri ise; çok büyük kütleli bir yıldızın kendi merkezine doğru çöküşü sonucu oluşurlar. Bir diğer değişle; Karadelikler uzaydaki diğerleri gibi bir yıldızın ölümü, yani  süpernova ile oluşurlar. Yıldızın çekirdeği süratle büzüşerek içe doğru çöker. Orantılı olarak çekirdekteki yoğunluk ve sıcaklık da hızla artar. Çekirdeğin kütlesi paralelinde nötron yıldızı, veya çekirdek kütlesi yeterince büyükse sonsuz yoğunlukta bir nokta olan tekilliğe dek büzüşür. Şimdi başta sorduğumuz soruya geri gelelim.

Nereye açılıyor bu karadelik?


Beyaz bir diğer deliğe açılıyor.


Peki karadelik ile beyazdelik arasında ne var?

Solucandeliği. Solucandeliği diğer adı ise Einstein-Rosen köprüsü. İki büyük bilim insanı tarafından sürülmüş bir teoridir. Solucandeliği aslında uzay-zamanın noktasal bir tasarımıdır. Böylelikle zamanda bir kısayol yaratan bir kuramdır. Özet olarak beyaz delikler ve kara delikler arasındaki bağlantıya solucan deliği denmektedir. Henüz Ademoğlu gidip görmedi ama, teorik fizik bunu tahmin ediyor. Kuram şunu da söylüyor; beyazdelik, kara deliğe düşen bir maddenin solucan delikleri aracılığıyla evrenin başka bir yerinde yeniden ortaya çıktığı nokta olabilir.

Bir başka değişle; bu açılan milyarlarca kapı başka zamanlara veya başka evrenlere açılıyor olabilirler. Muhteşem değil mi?

Hani, bakar da şaşarım şu sahneye misali, bu milyarlarca ve milyarlarca enginliği düşünürüm ve sorarım kendime;

Neden insanlar, bir toz zerresi kadar bile var olamadıkları bu evrende, birbirlerine eziyet ederler ve o büyük ozanın da dediği gibi; sarışın bir kurda benzeyen birileri çıkıp dur demek zorunda kalır onlara ve başta dağı delip çıkan o adamlar ve o kadınlar, yüz yıllar sonra yine şöyle bir destan yazdırırlar aynı o büyük ozana; … bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...

İnsan hikayeleri bitmez. Nerelerden nerelere…