Bu böyle devam edemez diye kükredi yüce hakan…
Dağların arasında sıkışıp kalmışlardı. Yıllar yılları, nesiller nesilleri
kovalamış, sayıları sürekli artmış ve çok ama çok kalabalık olmuşlardı. Artık
bu dağlar, bu ormanlar ve bu otlaklar dar geliyordu onlara. Halklar arası sürtüşmeler
artıyor ve önlenemiyordu. Artık bu toprakları terk etmenin ve yeni yurtlar
bulmanın vakti gelmişti.
Ama nasıl?
Ataların buralara nasıl geldiği unutulmuş, yol iz kalmamıştı. Dağların arasında
tek bir geçit vardı, ama içinde demir
madeni olan bir geçit. Aksakallı bilgeler bir araya geldiler, bu dar geçitten
geçişi ve kurtuluşa giden yolu tartışmaya başladılar.
Madeni işlettiler, işlettiler ve sürekli demir cevheri çıkarttırlar.
Nihayet kalan son demir duvarı da eritip, bir geçit açmaya karar verdiler.
Hepsi biraraya geldi, odun ve kömür yığınları oluşturuldu, ardından ateşler
yakıldı ve devasa körükler ateşleri harladı. Sonunda demir dağ eridi ve geçit
açıldı.
Yeni bir devir açılıyordu insanlığın tarih sahnesinde; tüm saltanatları
tehdit edecek, hanedanları yıkacak, devletler kurup, çağlar açacak birileri
kabuğunu kırıp dışarı çıkıyordu.
Büyük bir ozan, çok ama çok sonraları şöyle dedi onlar için; …Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden ve yaratan ki onlardır…
Ok yaydan fırlamıştı. Böylelikle nesiller boyu aynı bölgeye kısılmış olan halklar, başka diyarlara doğru yol alabildiler.
Büyük bir ozan, çok ama çok sonraları şöyle dedi onlar için; …Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden ve yaratan ki onlardır…
Ok yaydan fırlamıştı. Böylelikle nesiller boyu aynı bölgeye kısılmış olan halklar, başka diyarlara doğru yol alabildiler.
Sahi bu geçit nereye açıldı ? Ötesinde ne var, kim var orada? İşte bugün de tam bu soruyu soruyor bilim insanları. Uzaydaki bu “Karadelik” nereye açılıyor? Ötesinde ne var, kim var orada?
Nedir ki “Karadelik”?
Temel, basit bir anlatımla; çok yüksek çekim gücüne sahip, içinden ışığın
bile kaçamadığı ve bu bağlamda ışık yaymadığı için kara olarak
nitelenen, yıldızları ve gökadaları bile yutan kozmik bir gök
cismidir, Karadelik.
Kısacası içine düşenin ve hatta yaklaşanın vay haline…
Biraz daha yakından bakarsak, üç faklı Karadelik göreceğiz.“İlksel” olanlar
en küçükleridir ve bir atom büyüklüğündedirler, ancak çekim güçleri bir dağ
büyüklüğüne eştir.
Sonrasında “Yıldızsal” Karadelikler gelir, onlar onlu sayılarla anılacak kilometre çapında bir topun içine yerleşebilir ki, çekim güçleri güneşin yirmi katı olabilir.
Sonrasında “Yıldızsal” Karadelikler gelir, onlar onlu sayılarla anılacak kilometre çapında bir topun içine yerleşebilir ki, çekim güçleri güneşin yirmi katı olabilir.
Bunlardan bizim gökadamızda düzinelerce
bulunmaktadır. En dev olanlar ise “Süper” Karadeliklerdir. Güneş Sistemi kadar
büyük bir topun içine sığarlar ve milyonlarca Güneş’in çekim gücünden daha
büyüktürler. Bilimsel araştırmalar, büyük gökadaların her birinin merkezinde
bir tane Süper Karadelik bulunduğunu göstermektedir.
Samanyolu gökadasının merkezindeki karadeliğin ismi ise Sagittarius
A‘dır. Yaklaşık olarak dört milyon tane Güneş’in çekim gücüne eşit bir
kütleye sahiptir. Olağanüstü parlaklığa sahip olan Sagittarius A, karmaşık bir
radyo dalgaları kaynağıdır ve yörüngelerinden
kopardığı yıldızları, yalnız gezen göktaşlarını, yıldızlar arası gaz ve toz
bulutlarını yutar. Yakın çevresindeki yirmi sekiz tane yıldızı, olağanüstü
derecedeki kütleçekimi ve galaksinin merkezinde olmaları sebebiyle saniyede beş
bin kilometre gibi kavraması güç bir hızla etrafında döndürmektedir.
Işığın bile kaçamadığı kadar çok büyük bir çekim gücüne sahip olmalarından
kaynaklı olarak, yukarıda da
belirtildiği üzere karadelikler görülemezler. Görülemezler ancak herşeyi
yutabilirler ve hatta aşağıdaki gibi süper bir karadelik, yavaş yavaş hiç acele
etmeden bir gökadayı bile afiyetle mideye indirebilir.
Diyorum ya, karadeliğin inanılmaz yoğun ve sonsuz çekim
gücü, yakaladığı her şeyi merkezinde yer alan ve bilim
insanlarının “Tekillik” dedikleri noktaya doğru çeker.
Nedir Tekillik?
Bu sorunun cevabını vermek oldukça zordur. Orada uzay
ve zaman anlamını yitiriyor. Bildiğimiz fizik kuralları geçerli değil orada.
Aslını söylemek gerekirse orada nelerin olup bittiğini bilmek, en azından bugün
imkân dâhilinde değil. Aynı şekilde karadeliklerin kalbinden, uzayın
karanlık boşluğuna doğru ışık sütunu çıkıyor ve astrofizik üstadları bunlara karadelik jetleri diyor.
Nedir Karadelik jetleri?
Aynı birer öğütücü gibi çalışıyor karadelikler. Yuttukları yıldızların ve
diğer herşeyin artıklarını dışarı atıyorlar ve böylelikle içeriden uzayın
karanlığına doğru kozmik bir ışık sütunu oluşuyor. İşte astrofizik bunları karadelik jetleri olarak isimlendiriyor.
Aslında öğütülmüş elektron ve proton gibi parçacıklardan fıskıyelerdir bunlar. Jetler
ışık hızına çok ama çok yakın bir hızda uzayın karanlığında seyir halindedirler
ki, kimileri karadelikten yüzlerce ve binlerce ışık yılı ötelerine kadar
uzanırlar. Yukarıda dedik ya; yeterince kütleye sahip herhangi bir göktaşı ya
da yıldız karadelik tarafından yutulursa, yıldızdan arta kalanların bir kısmı
daha sonra olay ufku içinden dışarı doğru atılır.
Nedir olay ufku?
Herhangi bir yıldızın veya nesnenin karadelik tarafından yutulması için
olay ufkunun kırmızı çizgisi olarak nitelendirebileceğimiz Schwarzschild
yarıçapını geçmesi gerekir. Kırmızı çizgi ihlal edilirse o cisim karadeliğin
azabından nasibini alır. Özetle; Genel
görelilikte olay ufku, ışık ve maddenin artık dışarı geri kaçamayacağı bölgeyi
sınırlayan kuşağa denir. Olay ufku, herhangi bir fiziksel incelemede
bulunamadığımız bir uzay parçasıdır. Ne olay ufkundan ötesini bilinen yasalarla
açıklama olanağı vardır, ne de orada ne olup bittiğini bilmenin bir yolu.
Karadelikler ışık bile yaymıyor ve görülemiyorlarsa, nasıl buluruz onları?
Gök bilimciler; Karadeliklerin etrafındaki yıldızlara ve gazlara uygulanan
güçlü çekim kuvvetinin etkilerini görebiliyorlar. Eğer bir yıldız, uzayda belli
bir noktada dönüyorsa, bilimciler yıldızların bir Karadelik etrafında dönüp
dönmediğini yıldızın hareketinden anlayabiliyorlar.
Pekala, Karadelikler Nasıl Oluşurlar?
İlksel Karadeliklerin evrenin ilk zamanlarında, Büyük
Patlama’dan hemen sonra oluştuğu düşünülüyor.
Uzayın yoğun zifiri karanlığında ışıl ışıl parıldayarak şekillenen ilk
ilkel yıldızların ataları Güneş’ten çok büyüktüler; böylelikle yakıtlarını
hızlıca tüketerek süpernova patlamaları sonucunda dev karadeliklere dönüştüler.
Yoğun kütleçekimleri sayesinde karadelikler, uzayda başıboş gezen
gökcisimlerini ve deniz feneri gibi parıldayıp sönerek adeta karanlık
gökyüzünde göz kırpan yıldızları bir araya toplayarak galaksilerin giderek
büyümesinde en önemli etken oldular. Karadelik etrafında şekillenen galaksi
giderek büyürken doğal olarak kütleçekimsel güç de artmış oldu.
Yıldızsal Karadelikleri ise; çok büyük kütleli bir yıldızın kendi
merkezine doğru çöküşü sonucu oluşurlar. Bir diğer değişle; Karadelikler uzaydaki diğerleri gibi bir yıldızın
ölümü, yani süpernova ile oluşurlar. Yıldızın çekirdeği süratle
büzüşerek içe doğru çöker. Orantılı olarak çekirdekteki yoğunluk
ve sıcaklık da hızla artar. Çekirdeğin kütlesi paralelinde nötron
yıldızı, veya çekirdek kütlesi yeterince büyükse sonsuz
yoğunlukta bir nokta olan tekilliğe dek büzüşür. Şimdi başta sorduğumuz soruya geri gelelim.
Nereye açılıyor bu karadelik?
Beyaz bir diğer deliğe açılıyor.
Peki karadelik ile beyazdelik arasında ne var?
Solucandeliği. Solucandeliği diğer adı ise Einstein-Rosen
köprüsü. İki büyük bilim insanı tarafından sürülmüş bir teoridir. Solucandeliği
aslında uzay-zamanın noktasal bir tasarımıdır. Böylelikle zamanda bir kısayol yaratan
bir kuramdır. Özet olarak beyaz delikler ve kara delikler arasındaki bağlantıya
solucan deliği denmektedir. Henüz Ademoğlu gidip görmedi ama, teorik fizik bunu
tahmin ediyor. Kuram şunu da söylüyor; beyazdelik, kara deliğe düşen bir
maddenin solucan delikleri aracılığıyla evrenin başka bir yerinde yeniden
ortaya çıktığı nokta olabilir.
Bir başka değişle; bu açılan milyarlarca kapı başka zamanlara
veya başka evrenlere açılıyor olabilirler. Muhteşem değil mi?
Hani, bakar da
şaşarım şu sahneye misali, bu milyarlarca ve milyarlarca enginliği düşünürüm ve
sorarım kendime;
Neden insanlar, bir toz zerresi kadar bile var
olamadıkları bu evrende, birbirlerine eziyet ederler ve o büyük ozanın da dediği
gibi; sarışın bir kurda benzeyen birileri çıkıp dur demek zorunda kalır onlara ve
başta dağı delip çıkan o adamlar ve o kadınlar, yüz yıllar sonra yine şöyle bir
destan yazdırırlar aynı o büyük ozana; … bir kısrak başı gibi uzanan bu
memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir
halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir
daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim. Yaşamak bir
ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...
İnsan hikayeleri bitmez. Nerelerden nerelere…