2 Ağustos 2018

Kozmik Takvim

Ä°lgili resim

Bugün için bilebildiğimiz kadarıyla sadece ve sadece bir tane “Evren” var ve biz de onun içinde bulunuyoruz. Yine bilebildiğimiz kadarıyla bu yegâne büyük orman içerisinde iki yüz elli milyar galaksi veya daha öz Türkçe ile “Gökada” var. Bizim gökadamız Samanyolu için bizim şehrimiz diyelim, mahallemiz “Güneş Sistemi” ise gökadamızın dış sarmal kollarından bir tanesi üzerinde yer alıyor.

Ancak “Tek evren” bilgisi biraz şüpheli ve bilim insanları artık bugün paralel evrenler kuramından ve çeşitli farklı evrenlerin varlığından neredeyse eminler. Az kaldı kanıtlanacak bu kuram. Hatta bir adım daha ileriye gidip, dik duran yapraklar şeklinde bir konumlama ile yapılan bir kuram açıklaması dahi gördüm. Bir diğeri ise; patlayan mısır taneleri misali oluşan ve birbirlerine göreceli ince kanallarla bağlı bir kurgudur. Her gün hızla gelişen bilim ve teknoloji muazzam büyüklüğü ve çeşitliliği gözler önüne seriyor.



Biz geri gelelim tanımlayabildiğimiz, en azından bugün için yegâne olan Evren’imize. Onun bünyesinde bulunan milyarlarca Gökada’dan bir tanesinin milyarlarca yıldızından birinin etrafında dolanan pek çok gök cisminin ki, uzaktan soluk mavi ışığını yansıtan bir gezegeninin, göreceli en akıllı ırkı olan saygıdeğer “İnsan” soyuyuz. Niye mi sitemkâr davranıyorum? Zamanla anlayacaksınız gerekçemi.

İnsanoğlu ne kadar benmerkezci şaşıyorum zaman zaman. Yanlış anlaşılmasın, bu yazı psikolojik veya sosyolojik bir paylaşım olmayacak. Bazı bazı benzer düşünce ve görüşlerimi yazarım ancak, çok ilgi duyduğum veya derinliğimin olduğu konular değil bunlar. Sanırım mühendis olmamın sebep ve sonuçları ile yakından ilişkili bir durum bu. Ben bu platformda evren, tarih, bilim gibi konulardan bahsedeceğim daha ziyade.


Kendimizi çağlar boyunca her şeyin merkezine koymuşuz ve kendimize hep başrol biçmişiz. Güneşimizin, gezegenlerin çevremizde döndüğünü söyleyecek kadar ileri gitmişiz ve daha genel bir anlatımla her şeyin etrafımızda geliştiğini düşünmüşüz. Ben yaratılış itibarıyla özenilmiş olduğumuza inanırken, tahmin ettiğimiz kadar özel ve tek olduğumuza inanmıyorum. Yukarıda bahsettiğim benmerkezciliğin yan sanayi fikirlerinin, ırkımıza çok ama çok ağır zararlar verdiğini bile düşünüyorum. Bu arada ilerideki paylaşımların birinde, yaradılış ile ilgili görüşlerimi de paylaşmak isterim.


Yazımın konusu “Kozmik Takvim”. Yani örnek takvim yılımız; “Büyük Patlama” ve “Zamanın Başlangıcı” olan 1 Ocak 00;00 ile başlıyor ve bugün yani bu yazının yayınlandığında yani 31 Aralık gece yarısı ile sonlanıyor.



Yukarıda belirttiğim dönem yaklaşık olarak 13,8 milyar yıllık bir tarihi kapsamaktadır. Bunca tarihi 1 yıllık döneme sığdırmak, anlaşılabilir olmayı sağlamaktadır aslında ve yukarıda belirtmiş olduğum benmerkezciliğin aslında ne kadar anlamsız olduğunu da bize tekrar tekrar kanıtlamaktadır.


Bu yeni takvim ölçeğimize göre; 1 saniye 438 gerçek yıla, 1 saat 1,58 milyon yıla, 1 gün ise 37,8 milyon yıla denk gelmektedir. Şimdi ayaklarınızı yere sağlam basın; Kozmik takvime göre yılın bitimine yaklaşık üç gün kala, yani 29 Aralık'ta ilk dinozorların evrimleşmesi tamamlanmış ve 30 Aralık'ta ise yok olmuşlardır. Yılın son günü olan 31 Aralık ise “Memeliler” ve dolayısıyla ön atalarımız “Primatlar” sahne almıştır. Patronu ve tek sahibi olduğumuzu düşündüğümüz yer kürenin, tüm kaynaklarını hoyratça tüketen bizlerin geçmişinin, gerçek ölçekte göreceli olarak aslında ne kadar kısa olduğunu rahatça ve dehşetle anlıyoruz. Bu arada kullandığım yazı dilini ağdalı bulmuyorsunuz umarım, bazı konuları özellikle ve önemle vurgulamak istiyorum da ondan böyle bir dil kullanıyorum.


Zaman ile ilgili sınırların ne denli geniş olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. İnsanlık yazılı tarihin Milat öncesi 3500 yıllarında yazının icat oluşuyla başladığından hareketle, aslında insanın belgelenebilir ayak izlerinin ne kadar da yeni olduğu daha da iyi vurgulanabilmektedir. Bir konunu altını özellikle çizmek isterim. Kozmik takvime göre yukarıda bahsettiğim yazının icadı, 31 Aralık günü saat 23:59:50’ de Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. İnanılması zor geliyor insana, son on saliseye neler sığmış.



Zaman’ın heybeti böyle, biraz da tanımlayabildiğimizi düşündüğümüz Evren’in de heybetli boyutlarını gözden geçirelim. Tanımlayabildiğimiz Evren tabirini boşuna kullanmıyorum. Çünkü her ne kadar hızlanarak gelişiyor olsa dahi, elimizdeki teknoloji ile Evrenin ancak bir bölümünü takip edebiliyoruz. Bu bağlamda genişlemekte olan Evren’e ait boyutlar ile ilgili verilerin de sürekli değişebileceğini, gelişen teknoloji ile gerçek boyutların öngörümüzün çok daha ötesinde olacağının anlaşılacağını tahmin ediyorum. Ufak bir örnek vermek gerekirse; artık uzay teleskopları bizim yerimize evrendeki yıldızları sayıyorlar ve Samanyolu içerisinde tahmini yıldız sayısını iki yüz milyar adetten, bir trilyon adede çıkarttılar. Bu gibi konuları, işin ustalarına bırakalım ve onlardan öğrenebildiğimiz ve elimizdeki bilgilerle ilerleyelim.

Evrenimiz 13,8 milyar yaşında olduğundan ve ışığın saniyede 300.000 kilometre yol aldığından hareketle, ilk gökcisimlerinin bizlerden 13,8 milyar ışık yılı uzakta olması gerektiğini düşünebiliriz. Ancak gözlemleyebildiğimiz evrenin yarıçapı ise yaklaşık 46 milyar ışık yılıdır. Yaklaşık 4,35E+23 kilometre, yani çok çok fazla. İstanbul Ankara arası karayoluyla yaklaşık 450 kilometre veya Dünyanın çevresinin ise yaklaşık 40 bin kilometre olduğunu hatırlatırım. Görülmekte olduğu haliyle, yukarıdaki devasa boyutlarda bir tutarsızlık vardır.


Bir konuya daha dikkat çekmek isterim. Yıllardır çeşitli uyduları uzayın farklı yönlerine doğru yola çıkarıyor insanoğlu. Ancak insanlı olarak ilk yolculuğumuzu uydumuz ve aslında bizden kopmuş bir parçamız olan Ay’a yapabildik sadece ki, bu konu yani “Ay’ın Oluşumu” konusunu ayrıca işlemeliyiz, anca burnumuzun dibine. Diğer yandan da biliyoruz ki, bildiğimiz motor teknolojisi ve kullandığımız yakıtlarla daha öteye de gitmek olası değil. Güneşi taklit etmeliyiz.



Pekâlâ, yukarıdaki devasa boyutlardaki tutarsızlığın, yani iki büyüklük arasındaki farkın sebebi nedir? Evren’in genişlemesi. Yıldız ve gökadalar birbirlerinden hızla uzaklaşıyorlar. Hatırlatırım bunun da farkına ki, babasına avukat olacağının sözünü verdiği halde, gök bilimci olan Hubble sayesinde 1920 yıllarında vardık. Aslında her şey ne kadar da yeni oldu.

Yaşı ile büyüklüğü arasındaki farkın temel sebebi, yukarıda da ifade ettiğim gibi, Evren’in artan bir hızla genişlemesidir. Bu bağlamda yıldız ve gökadalar bir birlerinden uzaklaşmaktadırlar. Ancak belirtmek isterim ki, bu durum trafik kazalarına ve hatta galaksilerin çarpışmasına da sebep olmaktadır. Bunlardan bir tanesini çok uzun bir zaman sonra biz de yaşayacağız. Gökadamız Samanyolu ile komşumuz Andromeda çarpışacaklar bir gün. Neler olacak göreceğiz.



Evrenimiz hızla genişlemekte olmasının bir sonucu daha var. Merkezde olmadığımız ve Evrenin şeklini tam olarak bilmememiz sebebiyle, gökcisimlerinin gerçek sayısını da tam tahmin edemiyoruz. Her geçen gün tahminimizin çok ama çok ötesinde bir büyüklüğün içerisinde yer aldığımızı keşfediyoruz.

Kozmik takvime geri gelelim. Büyük patlama 1 ocak günü oldu ve ortaya devasa bir kozmik çorba çıktı. Patlamanın şekli ve ilk üç dakikasını ayrıca konuşuruz. Bir büyük tencere kozmik çorbanın durulması, yani atom ve diğer tüm parçacıkların çarpışma, birleşme ve dönüşmeleri sonrasında, gök cisimleri oluşmaya ve bir düzene girmeye başladılar.


Takvim yaprakları 11 mayıs olduğunda, gökadamız Samanyolu oluşmaya başladı ve yılın ilk çeyreğini tamamlamış olduk ki, gerçekte birkaç milyar yıl geçti başlangıçtan buyana. Evren sakinleşmekte, düzeni ve beraberinde yıldız sistemleride oluşmaktadır. Bir diğer yanda ise, bulutsular oluşmakta ve yıldız fabrikaları harıl harıl çalışarak yeni yıldızlar üretmektedirler.


Artık mahallemiz yani “Güneş Sistemi” yavaş yavaş doğmaktadır. Bu işler olup biterken beş ay daha geçmiş ve 1 eylül günü gelip çatmıştır. Yaratılıştaki sabrı görebiliyorsunuz umarım. Kozmik yılın son çeyreğine başladık artık.




Sıra yuvamıza geldi. Artık yer küre soğuyor ve 16 eylül itibarıyla en eski kayalarımız oluşmaya başlıyorlar. 19 Eylül’de kor halindeki dünyamız artık şekillenmeye başladı ve yaşam ve evrimleşme kendi ritmiyle yavaş yavaş ve sabırla sahne alıyor. İki gün sonra yani 21 eylül’de Dünya yaşamının öncü tohumları prokaryotlar yerlerini aldılar. Burada bir durmamız gerekiyor. İleride muhakkak üzerinden geçeceğim bir konunun altını önemle çizmem gerekiyor; “Dünya üzerinde yaşam nasıl başladı?”




Takvimize geri gelelim. Artık yaşam başlıyor. Bakteriler ve mavi-yeşil algler 9 ekim’de, fotosentez yapan en eski bitki fosili 12 ekim’de sahne aldı. Ancak bu arada bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Henüz atmosfer oksijen üretmiyor ve yaşam bizim basitçe anladığımız şekilde değil.


29 Ekim çok anlamlı bir tarih. Dünya atmosferi oksijen üretmeye başlıyor, bir diğer deyişle Dünya artık nefes almaya başlıyor. Artık tarihin anlamı ile ilgili yorumu size bırakıyorum. Ökaryot hücrelerin oluşumu çok hücreli yaşam 8 kasım’da başlıyorken, böceklerin ataları 14 aralık’ta evrimleşiyorlar. Kambriyen patlama 15 aralık’ta oluyor. Kara bitkileri 20 aralık’ta, böcekler ve tohumlar 21 aralık’ta Dünya’da yerlerini alıyorlar.


Artık yaşam karaya çıkıyor; amfibiler 22 aralık’ta, sürüngenler 23 aralık’ta ilk adımlarını yeryüzünde atmaya başlıyorlar. Artık 26 aralık itibarıyla memeliler sahne alıyor. Memelileri kuşların doğuşu 27 aralık’ta ve çiçeklerin ortaya çıkışı 28 aralık’ta oluyor.


Veeeee… Patron geliyor…


Ön atalarımız primatların ortaya çıkışı 30 aralık’ta, maymunların ortaya çıkışı 31 aralık 06:05:15’te sahne aldı. Saat sabah 10:15 sularında kuyruksuz maymunlardan gibonlar, yani insana kadar ulaşacak soy hattındaki ilk kuzenlerimiz ayrılmaya başlamıştır. İlk insanımsılar 31 aralık 14:24:23’te, Saat 20:10’a ulaştığımızda, insanlara gidecek soy hattı ile şempanzelere gidecek soy hattı ayrılmaya başlar. Yani gerçek zaman diliminde 6 milyon yıl kadar öncesindeyiz... Takvimde ise sayfalar tükenmektedir.




İlkel insan ve taştan araç gereçler 31 aralık 22:24:25’te yapılır. Saat 22.48’i gösterdiğinde ilk "Homo erectus" evrimleşmeye başlar. Ateşin etkin kullanımı 31 aralık 23:44:04’te, anatomik modern insanın ortaya çıkışı 31 aralık 23:52:02’de dir. 23:54. Yani zamanın son 6 dakikasında bizler, yani "Homo sapiens" evrimleşmeye başlar. Luci. 23:58 Türümüz Afrika'dan çıkarak Dünya'ya yayılmaya başlar. 23:59’a geldiğimizde, son 1 dakikaya girmiş oluruz ve artık yaşamış en yakın kuzenlerimiz Neandertaller yok olmuştur. Son 60 saniye içerisinde, geriye 47 saniye kaldığında son buz devrinin doruğuna ulaşırız. 24 saniye kala ilk tarım yapılmaya başlar. 16 saniye kaldığında Mezopotamya'daki yerleşim alanları kurulur. 6 saniye kadar kaldığında Eski Ahit yazılır. 4 Saniye civarı kaldığında Hazreti İsa doğar. 3 saniye kala ise Hazreti Muhammed İslam dininin elçisi olur. Son 1 saniyede Christopher Colombus Amerika'ya ayak basar. Yine yaklaşık son 1 saniyedir bilimimiz var. Son 34 milisaniyedir nereden geldiğimizi, evrimi biliyoruz. Son 13 milisaniyedir uzay yolculukları yapıyoruz. Son 2 milisaniyedir genom haritamıza sahibiz.




Yukarıda gördüğünüz inanılmaz takvimin bir yılının,  yani yaklaşık 32 Milyar milisaniyesinin son 10-15 milisaniyesinde, bize bahşedilen zekayı kullanarak yer küremizi yaşanmaz bir yer haline getirmek için canla başla uğraşıyoruz. Zeki bir ırkız ama, acaba akıllı mıyız?


İşte tüm bu konular ve daha fazlası beni ilgilendiriyor. Anlayacağınız daha çok avlanacak kelime ve daha çok toplanacak bilgi var.